Samiye HANCIOĞLU

Samiye HANCIOĞLU


Rekabet, yemeğe katılan baharat gibidir. Aşırı katıldığında yemeğin tadını bozar.

01 Ocak 2014 - 01:09

Rekabet, yemeğe katılan baharat gibidir.  Aşırı katıldığında yemeğin tadını bozar.



Rekabet kavramını işletmeden - iktisada, spordan sanat dallarına pek çok alanda sık sık duyarız ve günlük yaşamımızda da sık sık kullanırız.  Okuduklarımızdan aklımızda kalan en basit anlatımla rekabet, birden çok işletme, birey, grup arasında yer alan hayatta kalma yarışı, birbirlerine üstün gelme çalışmalarıdır.  Rekabet, tüm sektörlerde olduğu gibi Sigorta şirketleri ve acenteleri arasında da yoğun görülür hatta kıran kırana yapılır diye söyleyebiliriz.

Şirketler daha fazla müşteri kazanmak, mal ve hizmet satışı yaparak kazançlarını artırmak için birbirleriyle yarışırlar.  Bu yarışta ahlak ve iyi niyet kurallarına uymak, bu yarışın adil ve dürüstçe geçmesini sağlar.  Rekabet uygun ve eşit koşullarda yapıldığında hem işletmeler hem de tüketiciler açısından oldukça faydalıdır ve piyasa mekanizmasının vazgeçilmezidir.  Taraflar üstün gelmek adına kendilerini ve ürünlerini geliştirmeye, tercih edilebilir olmaya çalışırlar. Bunun sonucu daha kaliteli ürünler, hizmetler ve fiyatlar ortaya çıkar.  Bu da piyasaya dinamizm kazandırır.  Rekabetin olmadığı durumlarda, ataletin ortaya çıkması sonucu, taraflar kendini tekrarlamaya başlar, yenilik ortaya koyamadığı gibi kendini, ürün ya da hizmetini de geliştiremez.

Rekabetin olmazsa olmazı iyi niyet ve dürüstlük olmasına rağmen, maalesef bazen sapmalar görülmekte, rekabet koşulları adil olmaktan uzaklaşmaktadır.  Bu tür örneklere tüm alanlarda olduğu gibi kendi sektörümüzde de rastlarız.

Sektörümüzdeki pasta sektörün tamamına yetecek büyüklükte.  Rekabet bu pastadan kim daha fazla dilim alacak olması gerekirken; sektörde yer alanlar, bir dilimi birbirinden kapmaya çalışmakta, bunun rekabetini yapmakta.  Bu dar görüşlülük rekabeti uygun olmayan yollara ve aşırıya sürüklemekte, zamanla iyi niyetten ve dürüstlükten uzaklaşılmaktadır. Rekabet sektör için gereklidir ancak dozunu iyi ayarlamak gerekir.

Ayakta kalmak için hepimiz rekabet ediyoruz, yoğun bir rekabet içindeyiz diyoruz ancak hangi koşullarda  hiç dikkat ettik mi? Rekabeti, rakiplerimizi tanıyarak takip ederek, onlar bir birim ürün ya da hizmet satarken, biz 2 birim ürünü nasıl satarız konusunu araştırarak, kendimizi geliştirerek mi yapıyoruz,  yoksa o bir birimi onun elinden almaya çalışarak, onu yok etmeye çalışarak mı yapıyoruz ?  Rekabeti ürünümüzün – hizmetimizin iyi yönlerini anlatarak mı yoksa rakiplerimizin ürün – hizmetlerini kötüleyerek mi yapıyoruz ?



Cevaplar olumlu ya da olumsuz da olabilir ancak üzülerek gözlemlediğim, rekabetin, rakipten üstün olma yarışından ziyade rakibi yok etmeye çalışılan bir savaş gibi algılanması.  Rekabeti savaş gibi algılamak, sadece karşımızdakine zarar vermez, ona zarar vermek adına bizde zarar görürüz. Sonuçta bu savaştan her iki tarafta yara almış olur.  Bu tür bir algı sadece rakibe değil zamanla kendimize, en sonunda da sektöre zarar verir.  Dozunda, kurallara uygun ve adilce yapılan rekabet sektöre dinamizm ve olumlu bakış açısı kazandırır, gelişmesine yardım eder, aksi durum hiçbir tarafın yararına olmaz. Özet olarak şunu söyleyebiliriz; Rekabet, yemeğe katılan baharat gibidir.  Aşırı katıldığında  yemeğin tadını bozar.

Bu yazı 509 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum